Boşanma Hukuku
Tarafların anlaşma durumuna göre anlaşmalı boşanma davası ile mi yoksa çekişmeli boşanma davası ile mi boşanacağı tespit edilmelidir. Taraflardan her ikisi de boşanmak istiyor ve boşanmanın diğer unsurlarında da anlaşmışlar ise anlaşmalı boşanma yolu ile boşanmak mümkündür.Taraflardan yalnızca birisi boşanmak istiyor ya da her ikisi de boşanmak istiyor ancak boşanmanın diğer maddi konularında anlaşmazlık yaşanıyorsa anlaşmalı boşanma mümkün olmayıp çekişmeli boşanma davası yoluna başvurmak zorunlu seçenektir.Çekişmeli boşanma davası açmaya karar veren taraf, boşanma sebeplerini dayandırdığı iddialarını ve delilleri ile birlikte dava dilekçesi hazırlamalıdır. Uzman bir boşanma avukatından yardım almalıdır. Alelade ya da hukuki bilgisi olmayan bir kişinin açmış olduğu dava, hak kaybına ve ileride geri dönülemez mağduriyetlere neden olur.
“Boşanma davasını önce ben mi açayım, yoksa onun açmasını mı bekleyeyim?” sorusuna cevap vermek ve diğer eşin önce dava açması halindeki dezavantajları ve diğer eşin dava açmasını bekleme süresinde yaşanacak hak kayıpları konularına açıklık getirmek istiyoruz. Boşanma davalarında taraflar evliliğin boşanma aşamasına gelmesinde karşı tarafın kusurlu olduğunu ispat yükü altındadır.Karşı tarafın kusurlu davranışlarını usul ve yasalara uygun şekilde ispat eden taraf davayı kazanmaktadır. Bu nedenle davayı açan tarafın davaya avantajlı yahut dezavantajlı başladığına dair duyumlar ve inançlar gerçeğe dayanmamaktadır. Davayı açan taraf davayı başlatmış olmakla herhangi bir hakkını kaybetmeyeceği gibi bundan bir avantaj da elde etmeyecektir.Karşı tarafın evlilik birliğini sürdürülemez hale gelmesinde kusuru bulunduğunu her iki taraf da eşit derecede ispatlamakla yükümlüdür. Bu bakımdan davayı açan da davanın karşı tarafı da kanunlar önünde eşittir.
Boşanma davasına bakan görevli mahkemeler aile mahkemeleridir. Görevsiz bir mahkemede dava açmak sizlere zaman ve hak kayıplarına uğratabilir. Aile mahkemesi olmayan yerlerde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.
Boşanma davası açmak isteyen kişi, eşlerden birinin ikametgahında boşanma davası açabileceği gibi eşlerin boşanma davası açılma tarihinden altı ay öncesine kadar bulundukları ikametgahta boşanma davası açabilecektir. Bu mahkemelerden herhangi birinde dava açılabileceği gibi ikametgahını başka bir şehre taşıyan eş yaşadığı ilden boşanma davası açabilecektir.
Boşanma davası, taraflar açısından psikolojik olarak yıpratıcı bir süreç olabilmektedir. Çekişmeli boşanma davası, 1 ya da 1,5 yıl kadar sürebilmektedir. Boşanma davasında öncelikle dava dilekçesi karşı tarafa tebligat olarak gönderilir. Tebligatı teslim alan taraf 2 hafta içerisinde cevap vermek zorundadır. Cevap dilekçesi davacıya gönderilecektir. Sonra sırasıyla cevaba cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi olarak dilekçeler aşaması tamamlanacaktır. Dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra mahkeme tarafından duruşma günü belirlenir. ilk duruşma ön inceleme duruşması olacaktır. Ön inceleme duruşmasında mahkeme usule aykırı bir durum olup olmadığını inceleyecek. Bu hususlarda bir eksiklik yoksa tahkikat aşaması için mahkemeyi erteleyecektir. Ön inceleme aşamasından sonra tahkikat aşamasına geçilecek ve delillerin mahkemeye celbi ile tanıkların dinlenmesi gerçekleşecektir. Toplanacak delil kalmadığında hakim taraflara son sözlerini sorup, dosya hakkında karar verecektir.
Davayı açan taraf açmış olduğu boşanma davasında kendisini avukat ile temsil ettirmiyor ise duruşmaya katılmak zorundadır. Duruşmaya katılmayan taraf, davayı takip etmediği için dosya müracaata kaldırılacaktır. Davalı, duruşmaya katılmak zorunda değildir. Ancak davada kendisini savunmak ve taleplerini sunmak açısından duruşmada bulunması ya da avukat ile kendisini temsil ettirmelidir.Anlaşmalı boşanma davası ile taraflar boşanıyor ise duruşmaya katılmak zorundadır. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar kendilerini avukat ile temsil ettiriyor olsa bile duruşmaya kendilerinin katılması gerekmektedir. Duruşmaya taraflar katılmadığı takdirde dava takip edilmediğinden boşanma gerçekleşmeyecektir.
Boşanma davasının başından sonuna kadar takibi zorlu bir süreçtir. Hukuki destek almadan bir davayı başından sonuna hatasız takip etmek neredeyse imkansızdır. Boşanma davasında, hukuka uygun olarak dilekçelerin gerekçeli şekilde yazılması, delillerin usul ve yasalara uygun olarak sunulması, duruşmalara katılarak beyanda bulunulması ve dosyaya gelen giden evrakın kontrolünde uzmanlık gerektirmektedir. Pek çok karmaşık aşamada yapılabilecek hatalar geri dönülmez sonuçlar doğuracak, davadaki haklılığınızı etkileyecektir.
Taraflar boşanmaya karar verip bu yöndeki iradelerini ortaya koyacak bir şekilde dava açtıkları takdirde boşanma sürecine girmiş bulunmaktadırlar. Tarafların girmiş olduğu boşanma süreci her iki taraf için de zor bir durum olabilir. Davayı açan ya da kendisine dava açılan taraf için öncelikle dilekçe aşaması bulunmaktadır. Dilekçeler aşamasında her iki taraf da evliliğe dair beyanlarını, her iki tarafın evliliğe dair kusuru var ise kusurlarını, birbirlerinden olan taleplerini dile getirmektedir. Tarafların boşanmaya karar verip bu yönde bir dava başlatması dava dilekçesiyle olur, Dava dilekçesine karşı cevap ve deliller sunulduktan sonra mahkeme tarafından ilk duruşma günü verilmektedir. İlk duruşmada ön inceleme yapılarak dilekçelerde usule aykırılıklar ve eksiklikler olup olmadığı hakim tarafından kontrol edilecek bir eksiklik bulunmadığı takdirde davanın incelenmesine ve delillerin toplanılmasına geçilecektir. Dava devam ederken evlilik hala devam etmektedir bu nedenle eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğü de sürmektedir.
Boşanmaya ilişkin yasa hükmü Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesinde tanımlanmıştır, boşanma davasını açan davacı boşanmaya sebebiyet veren olaylarda ağır kusurlu ise davalının davaya itiraz hakkı bulunmaktadır. Davaya itiraz edilmesi halinde boşanmak istemeyen eş diğer tarafın evlilik içerisinde yaşanan boşanmaya sebebiyet verici olaylarda daha ağır kusurlu olduğunu ispatlaması gerekmektedir. Bu konu incelikli bir konu olması hasebiyle hukuki yardım almanız önerilir. Açılan boşanma davasına itiraz süresi davacının dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmesinden itibaren başlamaktadır. Dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmesinden itibaren iki haftalık süresi bulunmaktadır.
Adli tatil, her yılın 20 Temmuz ile 31 Ağustos arasındadır. Adli tatil, genellikle yargı mensupları için olup hakimler adli tatil süresi içerisinde duruşma yapılmamakta duruşmayı adli tatil sonrasına bırakmaktadırlar. Adli tatilde duruşma yapılamaması demek, boşanma davasının açılmayacağı anlamına gelmemektedir. Boşanmak isteyen kişi, adli tatil süresi içerisinde elbette dava açabilir ancak duruşma günü verilmesi adli tatil sonrasına bırakılacaktır. Boşanma davasında, dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra duruşma günü verilmiş olsa da adli tatil süresi içerisinde dilekçeler için yasal süreler işlemeyecektir. Ancak gecikmesinden zarar doğacak olan işlerde, mahkemeler, adli tatil içerisinde işlerini yürütmeye devam edecektir. Bunlar ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, nafaka, velayet ve vesayet gibi ivedi işlerdir.
Türk Medeni Kanununda boşanma için eşler arasındaki anlaşmazlığın usul ve yasalara uygun olarak elde edilmiş ve sunulmuş delillerle ispat edilmesi zorunludur. İspat koşulunun gerçekleşmediği durumlarda tarafların boşanması mümkün değildir. Boşanma davaları için mesaj, fotoğraf, resim, ses kaydı, video kaydı, şahitler, makbuz, dekont, belge, fiş, ve benzeri pek çok delil kullanılabilmektedir. Bu deliller, mahkeme tarafından kabul edilebilecek hukuka uygun delil niteliğinde olmalıdır. Hukuka aykırı şekilde elde edilmiş veya kişi haklarını ihlal eden deliller mahkeme tarafından reddedilecektir. Ayrıca hukuka aykırı delil sunulması nedeniyle delil sunan ve tedarik eden kişi aleyhine ayrı bir ceza davası ile karşılaşma ihtimali yüksektir. Eğer aldatılıyorsa, eşinin aldattığına dair mesajlar, telefon aramaları ya da fotoğraflar sunulabilecektir. Tanık delili ile mahkeme huzurunda beyanda da bulunarak iddiaları destekleyici beyanlarda bulunulabilir. Tanık yalnızca birebir gördüğü ve duyduğu olayları mahkeme huzurunda anlatacaktır. Yalan tanıklık yapmak bir suçtur, bu nedenle tanık doğruyu söylemekle yükümlüdür.
Türk Medeni Kanununa göre boşanmayla birlikte tarafların çocukları var ise mahkeme devam ederken geçici velayetin mahkemenin sonuçlanması sonrası kalıcı şekilde velayetin ebeveynlerden birisine vermektedir. Velayet hakkı verilmeyen ebeveyn ile çocuk arasında kişisel ilişki kurmak için belirli gün ve saatler hakim tarafından belirlenir. Çocuklar 6-7 yaşına kadar olağanüstü bir durum olmadığı müddetçe anne bakımına ve gözetimine muhtaç olduğundan velayet hakkı anneye verilmektedir. Ancak yine de mahkeme, velayet uyuşmazlığı olan durumlarda dosyaya uzman bir pedagog ataması yaparak rapor hazırlanmasını istemektedir. Pedagog anne, baba ve çocuk ile konuşarak çocuğun bakım ve gözetimi açısından hangi ebeveynde kalması gerektiğine dair rapor sunmaktadır. Mahkeme velayet konusunda çocuğun üstün menfaatine göre karar vermektedir.
Boşanma davası devam ederken eşlerden maddi yardıma ihtiyaç duyan taraf nafaka ödenmesine talep edebilmektedir. Tedbir nafakası, dava devam ederken ödenmektedir. Eşlerden birisi boşanma davası nedeniyle refah durumu düşmüş ve herhangi bir yerden geliri bulunmuyor ise dava süresince tedbir nafakası talep edebilecektir. Tedbir nafakası davanın boşanmayla sonuçlanması halinde yoksulluk nafakası adını alarak devam edecektir. Keza çocuk adına dava süresince tedbir nafakası dava sonuçlanınca iştirak nafakasına dönüşmek üzere nafaka ödenmesini isteyebilecektir.
Taraflar evliliğin bitiminde kusurlu ve sorumlu olan kişinin tespitini de talep etmektedir. Çekişmeli boşanma davasında, taraflar boşanmanın yanı sıra evliliğin bitimi nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararının tazminini de talep edebilmektedir. Tazminat, boşanmaya sebebiyet veren konularda daha kusurlu olan eş tarafından ödenecektir.
Boşanma davası ile birlikte mal paylaşımına dair talepler de ileri sürülebilir ancak her iki talep aynı davada birlikte yürütülmemekte, dosyalar ayrılarak ayrı bir davada mal paylaşımı yapılmaktadır. Mal paylaşımı davası, boşanma davası ile birlikte açılabileceği gibi ayrı bir dava ile talep edilebilecektir. Mal paylaşımına ilişkin dava, boşanma davasının sonucuna bağlı olduğundan mal rejimi davasının sonuçlanmasını bekletici mesele olarak ele alınmakta, boşanma kararının kesinleşmesi beklenilmektedir.
Boşanma Davası Sonrası Bekleme Süresi (İddet Müddeti) Tarafların boşanmasından sonra kadının yeniden evlenmek için 300 gün bekleme süresi bulunmaktadır. Bekleme süresi durumu yalnızca kadınlar için geçerli bir durumdur.Kadınlar için boşandıktan sonra getirilen bekleme süresi, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 300 gündür. Kararın kesinleşmesinden itibaren 300 gün bitiminde evlenebilmektedir. Bu süre içerisinde boşandığı eşinden başka bir eş ile evlenmek istiyor ise bekleme süresinin kaldırılması için dava açması ve mahkeme tarafından sevk edildiği hastanede gebelik testi yaptırması gerekmektedir.
Boşanma davası iki türlüdür. Anlaşmalı boşanma davası ile çekişmeli boşanma olarak iki ayrı boşanma davası türü bulunmaktadır. Boşanma süreci bu bakımdan çok büyük farklılıklar içermektedir.
Anlaşmalı boşanma davası en kısa süren ve tek celsede sona eren boşanma türüdür. Anlaşmalı boşanma davası açabilmek için;
Tarafların evliliği en az bir yıl sürmelidir,
Taraflardan her ikisi boşanmak istemelidir,
Taraflar boşanmaya bağlı olan diğer hususlarda da anlaşacaktır; nafaka, mal rejimi, velayet hususları gibi,
Taraflar hakim huzurunda protokolü kabul ettiğini beyan etmelidir.
Anlaşmalı boşanma davası ile boşanmak isteyen eşler, boşanma ve diğer hususlarda anlaştıklarına dair uzman bir boşanma avukatı ile birlikte protokol düzenlemeli ve her iki taraf protokolü imzalayarak mahkemeye sunmalıdır. Bunun yanında taraflar anlaşmalı olarak boşanmak istediklerini duruşma esnasında da hakime sözlü şekilde beyan etmelidir. Anlaşmalı boşanma davasında hakim, tanık dinlemeyecek yahut delilleri değerlendirmeyecektir. Hakim, tarafların hukuka uygun bir protokol düzenleyip düzenlemediklerine bakarak hukuka uygun ise duruşmada tarafların protokolde hemfikir olup olmadığını soracaktır. Boşanma protokolünün bir avukat tarafından hazırlanması boşanmada ve boşanmaya bağlı diğer konularda hak kaybına uğramamanız açısından önerilmektedir. Tarafların hukuka uygun olarak düzenlediği protokol, mahkeme tarafından kabul görerek protokol doğrultusunda boşanmalarına karar verilecektir. Anlaşmalı boşanma davasında her iki tarafın da duruşmaya katılması zaruridir.
Çekişmeli boşanma davası, uzun süren ve delillerin incelendiği boşanma davası türüdür. Taraflar boşanma ve boşanmanın diğer sonuçlarında anlaşamıyor ise çekişmeli boşanma davası türünü tercih edeceklerdir. Çekişmeli boşanma davasında, boşanma davasını açan eş , eşinden boşanmak istediğini ve tazminat talep ediyor ise eşinin evlilikte kusurlu olduğunu iddia edecek, gerekçeleri bulunuyor ise nafaka talebinde bulunabilecek, çocuğun yararı ve gözetimine bağlı olarak çocuğun velayetini talep edebilecektir. Bu nedenle davacı, dava dilekçesini dikkatle hazırlamalı ve ispatlayamayacağı iddiaları öne sürmemelidir. Çekişmeli boşanma davası, iddiaları ve savunmaları ispat açısından önemli bir davadır. Davacı açmış olduğu boşanma davasında boşanma iddiasını ispatlayamıyor ise davası reddedilecek haklıyken haksız duruma düşecektir.
Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri sınırlı sayıda sayılmıştır. Kanunda bulunmayan bir sebebe dayanarak boşanma davası açılması yasal olarak mümkün değildir. Bu nedenle boşanmak isteyen kişi, neden boşanmak istediğini ve bu boşanma sebebinin kanunen hangi boşanma sebebine girdiğini bilerek ve dilekçesinde bunları gerekçeli şekilde belirterek dava açmalıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma sebepleri:
Evlilik birliğinin temelden sarsılması (şiddetli geçimsizlik),
Zina (aldatma),
Akıl hastalığı,
Terk,
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış,
Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme.
Evlilik birliğinin temelden sarsılması genel boşanma bir sebebidir. Tarafların evliliği dava açan eş açısından artık çekilmez hale geldiğinden evlilik birliğinin temelden sarsılması davası başlatılmaktadır. Bu şekilde boşanabilmek için taraflar arasında boşanmaya sebebiyet verecek derecede küslük, geçimsizlik, anlaşmazlık mevcut olmalıdır. Davayı açan taraf, evlilik birliğinin temelden sarsılmasında diğer eşin kusurlu olduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davayı açan eş daha ağır kusurlu ise, kendisine karşı dava açılan tarafın davaya itiraz etme ve davanın reddini savunma hakkı bulunmaktadır.
Eşlerden birisinin evlilik içerisinde, üçüncü bir kişiyle cinsel münasebette bulunması nedeniyle başlatılan boşanma davasıdır. Zinayı öğrenen eşin öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde, her halde beş yıl geçmekle dava açması gereklidir. Bu süreleri aşan zina olaylarının zina nedeniyle boşanma konusu yapılması mümkün değildir. Zina nedeniyle boşanma davası özel boşanma sebebidir. Aldatılan kişi, eşinin zina yaptığını her türlü delille kanıtlamakla yükümlüdür. Duygusal yakınlık kurma, mesaj atma gibi olgular genel güven sarsıcı hareketler olup, zina eyleminin gerçekleştiğini ispat etmeye yeterli değildir. İspatın gerçekleşmediği durumlarda zina nedeniyle boşanma davası açan eş avantajlıdan çok dezavantajlı konuma düşmektedir. Bu nedenle bir avukat yardımı olmadan yahut her türlü şüpheden uzak inandırıcı deliller olmadan bu davayı açmak faydadan çok zarar getirmektedir. Ancak evlilik içerisinde eşinin zina eylemini bilen ve daha sonra bu eylemi bağışlayan eşin daha sonradan bu sebeple dava açma hakkı bulunmamaktadır.
Akıl hastalığı nedeniyle boşanma, evlilik birliğinin eşlerden birisinin akıl hastası olması nedeniyle çekilmez hale geldiği ve bu hastalığın geçme imkanı bulunmadığı hallerde mümkündür. Akıl hastalığı nedeniyle dava açmak için üç şart bulunmaktadır:
Akıl hastalığın evlilik sırasında gerçekleşmesi gerekmektedir. Boşanma davası açıldığı anda eş akıl hastası olmalıdır.
Akıl hastası olan eşin iyileşmeyeceği resmi sağlık kurul raporuyla tespit edilmelidir.
Bir eşin akıl hastalığı nedeniyle diğer eş için evlilik çekilmez hale gelmelidir.
Terk nedeniyle boşanma özel boşanma sebeplerinden biridir. Ortak konutu terk eden eşe karşı açılan boşanma davasıdır. Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için üç şart bulunmaktadır:
Eşlerden birinin ortak konutu kalıcı olarak terk etmesi gerekmektedir. Aynı ev içerisinde yatakları ayırmak, duygusal bir temasta bulunmamak ya da küs kalmak bu durumu oluşturmamaktadır.
Terk eyleminin en az altı ay sürmüş olması gerekmektedir.
Terk eden eşe hakim veya noter tarafından ihtarda bulunulması ve eşin buna rağmen dönmemesi gerekmektedir.
Eşlerden birinin diğer eşe yönelik hayata kast ederek öldürme teşebbüsünde bulunması, diğer eşin onur, şeref ve haysiyetine yönelik küçük düşürücü davranışlarda bulunması veya vücut bütünlüğüne yönelik fiziksel saldırıda bulunması halinde bu sebeplere dayalı boşanma davası açılabilir. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma davası, boşanma sebebinin gerçekleştiğinin öğrenildiği tarihten itibaren 6 ay, her halde bu sebebin doğumundan itibaren 5 yıl geçmesiyle hak düşürücü süre gerçekleşecek olup bu süre içerisinde dava açılmadığı takdirde ileride bu konunun boşanma sebebi yapılma imkanı ortadan kalkmaktadır.
Taraflardan birisinin yüz kızartıcı ve küçük düşürücü bir suçtan hüküm giymesi nedeniyle başvurulan bir boşanma çeşididir. Suçun küçük düşürücü olması objektif olarak her davada ayrı ayrı ele alınmasını gerektiren bir inceleme sonucu mahkeme tarafından karar verilecektir. Bununla birlikte eşlerden birinin haysiyetsiz yaşam sürmesi, gece hayatını, alkolü, sarhoşluğu alışkanlık edinmesi durumunda bu durumun eşler arasındaki evliliği sürdürülemez boyuta geldiği objektif olarak anlaşılabildiği takdirde bu nedenlere dayalı boşanma davası açılabilir. Bu dava zamanaşımına tabi olmayıp, eşler tarafından bağışlanmadığı takdirde her zaman dava açılabilir.
İş Hukuku
Hizmet tespit davası sigortalı çalışma yapılan bir döneme ait bildirimin yahut prim ödemesinin kuruma yapılmaması sonucu işçinin sigorta gün sayısının görülmemesi nedeniyle açılan davalardır. İşçinin primlerinin ödenmediği, yahut sigorta başlangıcı gösterilmediği durumlarda geriye dönük hizmet tespit davası açılabildiği gibi Bağkurlu olmasına karşın primlerini ödemediği için işe başlangıç tarihi günleri silinen kişiler de geriye dönük hizmet tespit davası açabilmektedir.
Hizmet tespit davaları işten çıkış tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılmalıdır. Bu sürenin geçmesi ile sigortalı çalışan kişilerin işverene karşı dava başlatması mümkün değildir. Buna karşın Yargıtay uygulamalarında, hak düşürücü süreyi ortadan kaldıran son durum ise, blok çalışma halinde kuruma geç bildirim yapılmasıdır.
Aksine Yargıtay kararları bulunmakla birlikte, Yargıtay HGK 2017/2177 E, 2019/836 K sy kararında, işçinin işveren nezdinde daha önce çalışmaya başlayıp, kesintisiz çalışmasının sürdüğü daha geç bir dönemde sigortasının yapılmış olması halinde, hizmet tespit davası için hak düşürücü sürenin işlemeyeceğini kabul etmiştir. Bu karar, belli bir süre çalıştıktan sonra sigorta girişi yapılmış olan kişilerin de, çalışmanın kesintisiz olması halinde, her zaman hizmet tespit davası açmasına olanak tanımaktadır.
İşçilik alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. İşçinin ücret, prim, fazla mesai, ubgt gibi alacakları doğduğu dönemden itibaren 5 yıllık zamanaşımı başlamaktadır. Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin alacağı ise işten çıkış tarihinden itibaren 5 yıllık süre işlemeye başlamaktadır.
İşçinin ölmesi nedeniyle iş sözleşmesi sona erdiği takdirde, işçinin yasal mirasçıları, kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarını almaya hak kazanırlar. Kıdem tazminatı işçinin kanuni mirasçılarına ödenmekte olup, iradi yani atanmış mirasçılarına ödenmemektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 440’ncı maddesine göre; sözleşme, işçinin ölümüyle kendiliğinden sona erer. İşveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak 1 aylık; hizmet ilişkisi 5 yıldan uzun bir süre devam etmişse, 2 aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür. Bu sayılanlardan herhangi biri de yoksa işveren işçinin kanuni mirasçılarına bu tazminatı ödeme yükümlülüğü yoktur.
1475 sayılı İş Kanunu’nun 14/3 hükmü bu durumu düzenlemektedir. Buna göre işçi, iş sözleşmesini askerlik nedenine dayandırarak feshederse ve kıdem tazminatı için aranan diğer şartlar (en az bir yıl o işyerinde çalışmak gibi) gerçekleşmişse kıdem tazminatına hak kazanacaktır.
1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi’nde kıdem tazminatına hak kazanma şartları belirtilmiştir. Kanun, evlilik nedeniyle iş akdini 1 yıl içerisinde feshetme imkânını sadece kadın eşe vermektedir. 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi’nde “…kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile iş akdini sona erdirmesi… hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için aynı oran üzerinden ödeme yapılır.” denilerek kadın işçiye verilen bu hak açık bir şekilde belirtilmiştir. Kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde iş sözleşmesini feshetmesi ve kıdem tazminatını işverenden talep etmesi gerekir. Aksi durumda kadın işçi bu haktan yararlanamaz. Kadın işçinin bu haktan yararlanabilmesi için iş sözleşmesinin devam ediyor olması şarttır.
Yargıtay’ın eski tarihli kararlarında mağdur işçinin mobbing iddiası mobbingin varlığı için yeterli görülmemiş ve mobbing ispat yükümlülüğü işçiye ait görülmüştür. Ancak yeni tarihli kararlarına göre gerçekçi biçimde ortaya konan mobbing iddiası yeterli olup, işveren işçiye mobbing uygulanmadığını ispat etmelidir.
Yargıtay mobbingin ispatı hususunda Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2013/693 E, 2013/30811 K ve 27.12.2013 tarihli kararı önem arz etmektedir. Karara göre; mobbingin varlığı için kişilik haklarının ağır şekilde ihlaline gerek olmadığı, kişilik haklarına yönelik haksızlığın yeterli olduğu, ayrıca mobbing iddialarında şüpheden uzak kesin deliller aranmayacağı; davacı işçinin, kendisine işyerinde mobbing uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguların ileri sürmesinin yeterli olduğu, işyerinde mobbing gerçekleşmediğini ispat külfetinin davalıya düştüğü; tanık beyanları, sağlık raporları, bilirkişi raporu, kamera kayıtları ve diğer tüm deliller değerlendirildiğinde mobbing iddiasının yeterli delillerle ispat edildiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” denilmiştir.
İspat Yükünün İşverende Olduğu Haller
İş akdinin ihbar ve kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde son bulduğunun ispat külfeti işverene aittir.
İşçinin ücretinin ödendiğinin ispatı, (İşveren ücretin ödendiğini bordro ve benzeri yazılı belgelerle ispatlamak zorundadır. İşveren ücretin ödendiğini bordro ve benzeri yazılı belgelerle ispatlamak zorundadır)
Yıllık ücretli iznin kullandırıldığının ispat yükü işverene aittir. (Yargıtay 9.HD. 24.4.1998 E. 1998/5772 K. 1998/7695)
Yıllık izinlerin usulüne uygun olarak işçiye kullandırıldığının ispatı ise işverene aittir. (Yargıtay 9.HD.12.6.2008 E. 2007/20153 K. 2008/15298)
Devamsızlığın ispatı işverene aittir. İş Kanununda, işçinin bir ay içinde üç gün işe devam etmemesi fesih sebebi olarak gösterilmiştir. (Yargıtay 9.HD. 23.11.1995 E. 1995/13896 K. 1995/34492)
Feshin haklı olarak yapıldığının, yıllık ücretli iznin kullandırıldığının ya da karşılığı ücretin ödendiğinin ispat yükü işverene aittir. (Yargıtay 9.HD. 28.4.2005 E. 2005/12520 K. 2005/14889)
Fazla çalışma ücretin ödendiğini işverenin kanıtlaması gerekir.
Feshin geçerli nedenlere dayandığının ispat yükü davalı işverendedir. (Yargıtay 9.HD. 5.5.2008 E. 2007/31277 K. 2008/11300)
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. (Yargıtay 9.HD.27.1.2011 E. 2009/1652 K. 2011/1044)
Fazla çalışma yapıldığını, genel, resmi ve bayram tatillerinde çalışıldığını işçinin, karşı iddiayı ve özellikle ücreti ödendiğini ise işverenin kanıtlaması gerekir. İşçi fazla çalışma yaptığını veya tatillerde çalıştığını tanıkla kanıtlayabilir. Fazla mesainin ve tatil çalışmalarının ispatlanmasında tanık beyanları, ücret ve fazla mesai bordrolarında fazla mesai ve tatil sütununun bulunması, işçinin fazla mesai ödemesi bulunan bordroları çekincesiz imzalaması, işin ve işçinin niteliği, mevsim gereği gibi unsurlar ve kanıtlar önem içerir. (Yargıtay 9.HD.1.4.2008 E. 2007/38044 K. 2008/7136 ) Haftalık iş süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlenmesi mümkündür. Bu halde haftalık çalışma süresini aşan 45 saate kadar çalışmalar “fazla sürelerde çalışma” olarak nitelendirilmektedir.
(Yargıtay 9.HD.24.4.2008 E. 2007/18319 K. 2008/10165)
Hizmet akdinin iş kanununun 16. Maddesi gereğince feshedildiğinin kanıtlanması yükü, davacı işçiye aittir.(Yargıtay 9.HD. 2.11.1998 E. 1998/13711 K. 1998/15477)
Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır.(Yargıtay 9.HD. 3.4.2008 E. 2007/15966 K.)
İş sözleşmesinin varlığı, sözleşmenin türü kural olarak işçi tarafından ispatlanmalıdır. Bu konuda yazılı iş sözleşmesi veya diğer yazılı deliller yoksa tanık delili ile iş ilişkisinin varlığı kanıtlanmalıdır.
Sözleşmenin belirli süreli olup olmadığı noktasında ispat yükü davanın türüne göre değişebilir. İşçinin bakiye süre ücreti talep ettiği davada, ispat yükü işçidedir. Ancak işe iade davasında iş sözleşmesinin belirli süreli olduğu konusunda ispat yükü işverende sayılabilir.
İşyerinde işe başlama süresi ile işten ayrılma süresinin yine aralıklı çalışma olup olmadığına dair ispat yükü, işçi üzerindedir.
İşçinin işyerindeki çalışma koşullarının, bu koşullarda değişiklik yapıldığının, değişikliğin tek taraflı ve esaslı nitelikte olduğunun, en nihayet değişikliğin işçi aleyhine olarak yapıldığının ispat yükü kural olarak işçi üzerindedir. (Yargıtay 9. HGK. 04.11.2009 gün 2009/ 9-416 E, 2009/ 474 K )
İş sözleşmesini feshetmek isteyen tarafın İş Kanununun 17. Maddesinde yazılı bildirim sürelerine uymaksızın iş akdini feshetmesi nedeniyle karşı tarafa ödemek zorunda olduğu tazminattır. Belirsiz süreli sözleşmelerde ilgili sözleşmenin feshedileceğinin karşı tarafa bildirimi, başka bir deyişle ihbarı gerekir. Bu ihbar kanun tarafından belirlenen süreler ve sınırlar dahilinde gerçekleşir.
İşi 6 AYDAN AZ sürmüş olan işçi için 2 HAFTA
İşi 6 AY ile 1.5 YIL ARASINDA süren işçi için 4 HAFTA
İşi 1.5 YIL ile 3 YIL ARASINDA süren işçi için 6 HAFTA
İşi 3 YILDAN FAZLA süren işçi için 8 HAFTA ihbar süresi mevcuttur. Bu sürelere uymayan işveren işçiyi derhal işten çıkarması halinde bu ihbar süresi boyunca hak edilecek ücret alacaklarını ihbar tazminatı olarak ödemek zorundadır.
İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Sigortalı bir çalışanın çalıştığı ortamda ya da işin gereğince iş alanı içerisinde işçiye zarar veren tüm durumlar iş kazası olarak kabul edilir. Kişinin çalışma hayatı içerisinde 5510 sayılı kanunun herhangi birinde ortaya çıkan ve çalışan kişiye zarar veren olaylar iş kazasıdır. İş kazası geçiren kişilerin en geç iki gün içerisinde bölge müdürlüğüne bu durumu yazılı bir şekilde bildirmesi gerekir. İş kazası işverence de mutlaka bildiriminin yapılması gereken bir durumdur. Kazanın meydana geldiği günden itibaren 3 iş gününü geçmemek kaydıyla işveren tarafından bu durumun SGK’ya bildirilmesi zorunludur.
İş kazası geçiren kişiye hemen ilk yardım uygulamalarının yapılması gerekir. Eğer çalışma ortamında doktor varsa müdahale edilmesi gerekir eğer yoksa da sağlık kuruluşlarına sevkinin yapılması gerekmektedir. İş kazası için görgü şahitlerinin ifadeleri alınır ve tutanak tutularak bu kişilere ifadeleri imzalatılır. Olayın mutlaka kazanın geldiği bölgedeki polise ya da jandarmaya bildirilmesi gerekir.
İşverenin iş kazasını olayın meydana gelmesinden sonra en fazla 3 iş günü içinde bunu bildirmesi gerekir. Çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığının gerekli bölümlerine de iş kazasının 2 gün içinde bildirilmesi gerekir. İş kazasının ağır bir durum olması ya da kazanın ölümle sonuçlanması durumunda dosya Cumhuriyet Başsavcılığına gider.
İşçinin haftalık çalışma süresi 45 saattir. 45 saati aşan her bir saat için işçinin ücreti %50 zamlı olarak fazla mesai ücreti ödenir. Bir işçi yılda 270 saatten fazla fazla mesai yaptırılamaz. Günde 11 saatten fazla çalıştırılamaz. Bir iş yerinde 4 saat ya da daha kısa süreli işler için uygulanan ara dinlenme süresi 15 dakika, Bir iş yerinde 4 saatten 7,5 saate kadar olan işler için uygulanan ara dinlenme süresi 30 dakika, Bir iş yerinde 7,5 saatten fazla olan işler için uygulanan ara dinlenme süresi ise 1 saattir.
Kadın işçilere doğumdan önce 8 hafta ve doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta izin verilir. Bu sürelerde kadın işçilerin çalıştırılmamaları esastır. İkiz üçüz gebelik halindeyse doğum öncesi 8 haftalık süreye 2 hafta daha eklenmekte ve doğum öncesi izin hakkı 10 haftaya çıkmaktadır.